“Bir elin verdiğinden diğer elin haberinin olmaması” gerektiği inancı ve şirketlerin felaket ve benzeri durumlarda yaptığı yardımlar
Bitmez tükenmez bir tartışmadır şirketlerin felaket vb hallerde yaptıkları yardımların reklamını (ay pardon iletişimini… kih kih kih) yapmalarının abes olup olmadığı tartışması.
Son olarak bu tartışmaya Marketing Türkiye’nin 1 Eylül tarihli sayısında rastlamıştım. Konu Somali’deki açlık krizine yönelik şirketlerin yaptıkları yardımlar ve bunların medyada yer alması idi.
Fatoş Karahasan (Milliyet, Capital yazarı ve marka danışmanı) her zamanki güleç ve pozitif ifadesi ile özde bunun duyurulmasında bir sakınca görmediğini, Cihan Kırımlı (Brandmark) reklam kokmayan bir iletişim yapılması gerektiğini belirtirken, Şermin Topçu (İndico) bunu yapan firmaları da buna izin veren o firmaların iletişimcilerini de (neredeyse) fırınlara doldurup yakmak gerektiğini söylemiş. (Kaynak : Marketing Türkiye 1 Eylül 2011 sayfa 50)
Şimdi Van Depremi ile pilav yine önümüzde ve yine aynı muhabbet sürüp gidiyor.
Bunun üzerine ben de iki satır yazayım artık dedim. Eksik kalsam olmazdı ya :)
Size bir soru : İnsan neden iyilik yapar?
Çünkü iyilik yapmak insana kendini iyi hissettirir. Ben bunu kendi deneyimlerimden bildiğim gibi, çevremde de bunu gözlemliyorum. Siz de kendinize sorun isterseniz? İyilik yaptığınızda nasıl ve ne hissediyorsunuz? Hoş bir duygu değil mi? Hoş olmasa iyilik yapar mıydık?
Bunu desteklemek üzere yakın zamanda bununla ilgili okuduğum bir araştırmayı da aktarayım da pek bir bilimsel insan da olayım :) Yanlış hatırlamıyor isem İngiltere’de Nöro Araştırma Enstitüsü’nün bir araştırması idi. (Kaynak olarak kullanmak üzere aradım ancak bulamadım. Daha doğrusu çok uzun da aramadım) Denekler alıyorlar. Beyinlerine elektrotlar bağlıyorlar ve kendilerinden iyilik yaptıkları bir anı hafızalarında canlandırmalarını istiyorlar. (Mesela bir dilenciye para verdikleri, bir yaşlıya yardım ettikleri, bir hastayı teselli ettikleri, birinin yolda kalmış aracını ittikleri anlar falan gibi) Denekler bu anları düşündüklerinde beyinlerinde hareketlenen bölge, zevk ve tatmin anlarında (mesela güzel bir yemek yendiğinde, hoş bir koku algılandığında, sevilen bir kişi ile birlikte olunduğunda, iyi bir müzik dinlendiğinde vb. hareketlenen bölge) bölge ile aynı. Yani iyilik yapmak insana kendini iyi hissettiriyor.
Düz bir bakışla iyilik yapmak sureti ile harcadığımız para, zaman, enerji, emek vs. karşılığında “iyi hissetme” alıyoruz. “İyi hissetme”yi yabana atmazsınız umarım. “İyi hissetme” dünya ekonomisinin temelidir. İnsanlar trilyonlarca doları “iyi hissetmek” için (eğlenceye, statüye, giyime, kozmetiğe ve hatta uyuşturuculara vs.) harcamaktadırlar. Bu bakışla “küçük bir iyilik” karşılığında elde edilen “iyi hissetme hali” oldukça ucuza bile gelmektedir.
Bunun dışında tabi iyilik yapmayı destekleyen başka unsurlar da var. İyilik yaptığınızda bu her zaman olmasa da genellikler duyulur, bilinir. Bu da sizin sosyal statünüzü yükseltir. Yani “iyi insan” olursunuz. Bence hiç fena değil. Ayrıca eğer inançlı bir insansanız cennetteki yerinizi sağlamlaştırmış olursunuz. Bir sadaka ile bin belayı def edersiniz vs. vs.
Peki şimdi asıl soru : Şirketler insan mıdır? Şirketler iyilik yapınca iyi hissederler mi? Şirketlerin gideceği bir cennet var mıdır? Bir şirket buna inanabilir mi?
Cevabı biliyorsunuz. Tabii ki hayır.
Eh o halde şirketi iyilik yapmak için motive edecek unsur nedir? Şirketler insan değildir. Şirketler birer makine, birer araçtır. Hissedarları, çalışanları, müşterileri (yani insanlar) için bir araç. Ama şirketler kesinlikle bizzat insan değildir. Dolayısı ile bir şirket iyilik yaptığında kendini iyi hissetmez. Kötü de hissetmez. Bir şirket hiçbir halt hissetmez. Hissedenler insanlardır.
Dolayısı ile bir şirketin yardım faaliyetinde bulunmasının gerekçesi Sosyal Sorumluluk Projeleri üretmesinin gerekçesi ile aynıdır. Yani itibarını yükseltmek, tüketicisinin güven ve saygısını kazanmak, keza çalışanlarının güven ve saygısını kazanmak ve şirketleri ile gururlanmalarını sağlamak vb.
Peki bir şirket bu faydayı sağlamayacak ise neden yardımda bulunsun?
Bulunmaz kardeşim. Bir şirket içindeki insanların tatmin duygusu olmadıkça dünya yıkılsa parmağını bile kıpırdatmaz. (Bu arada bir şirketin parmağı da olmaz ya neyse…)
Sonuç olarak bence şirketlerin yaptıkları yardım çalışmalarını doğru bir iletişim çalışması çerçevesinde, usturuplu bir dille duyurmalarında hiçbir sakınca yoktur. Aksine böyle bir duyuruda herkesin (şirketin, çalışanlarının, müşterilerinin ve tabii yardıma muhtaç olanların yani toplamda kamunun) faydası vardır.
Bu yüzden soru şirket yardımlarının duyurulup duyurulmayacağı değil, nasıl usturuplu bir dille duyurulacağıdır.
1 yorum:
Çok doğru bir yaklaşım. Elbette markalar yaptıkları yardımı anlatmalılar ama çiğ olmamalı...
Yorum Gönder